13 Şubat 2016 Cumartesi

Köy Mezarlığı

Köy Mezarlığı


bundan yıllar önce bizim köy mezarlığına alkol almak için gitmiştik. genelde mezarlıkta kimse olmadığı için gençler burayı seçerler ailelerinden uzak ve rahat oluyor diye. her şey yolunda mezarlığın duvarında üç arkadaş oturuyoruz ve sohbet ediyoruz. derken güzel sohbet kafalar çıtır bir şey fark ettim. yanımızda olan diğer arkadaşımız hiç sohbete katılmıyordu ve mezarlığa doğru bir yere odaklanmış gözlerini kırpmadan bakıyordu. kendisine "kanka ne yapıyorsun ya sen" dediğimde bir iki saniye durup gözlerini bize çevirmeden "orada" dedi. bir anda kan beynime çıkmıştı ve gözlerim yaşarıp tüylerim diken diken olmuştu. kendisini sertçe dürtüp "lan saçmalama bak ne diyorsun sen?! ne orada!?" diye bağırdım zaman birden ayağa kalkıp "aaaa!!" diye bağırdı ve mezarlığın içine doğru depar atarak koşmaya başladı. biz ne olduğunu anlamadan karanlıkta kaybolmuştu bile. faruk ve ben mezarlığa peşinden gitmek için cesareti kendimizde bulamayıp köye doğru koşmaya başladık ve gördüğümüz ilk kişiye yaşadıklarımızı anlatacaktık. köy kahvesine ulastığımızda bir şok daha yaşadık ve karşımızda gözlerini bize doğru dikip bakan az önce mezarlıkta bıraktığımız arkadasımızı görmüştük. bu nasıl olabilirdi ki o'nun bizden daha önce oraya varması imkânsızdı. yanına doğru korkarak yaklaştık ve "sen bizimle oyun mu oynuyorsun o mezarlıktaki hareketlerin de ne demekti?" diye sordum. suratımıza şaşkınlıkla ve ne olduğunu anlayamamış bir tavırla "neden bahsediyorsun kanka sen, hiç bir şey anlamadım" dedi. "lan az önce mezarlıkta içiyorduk birden bire bağırarak mezarlığa doğru koşmaya başladın dalga mı geçiyorsun bizimle sen" dediğimde kahve sahibi yaşlı amca kulak misafiri olduğu bu olaya aradan atlayarak bir şok daha yaşamamıza neden olacak cümleyi kurdu "bu çocuk tam iki saattir burada yeğenim" yıkılmıştık. tam üç saattir beraber takıldığımız adam aslında hiç bizimle olmamıştı. peki o yanımızdaki arkadaşımız sandığımız bizimle beraber alkol alan kim, bunları düşünmek cıldırmama neden olabilirdi. sakin olup durumu anlatmaya çalıştım ve herkes şok olmuş bir biçimde bizi dinliyordu. bu yaşananlar herkesi derinden etkilemişti fakat bize inanamıyorlardı.
gece eve gitme saatim geldiğinde beraber olaya tanık olduğum arkadaşımın da benimle beraber kalmasını istedim, çok korkuyordum. ne yapacağımı bilemiyorum. beraber eve girdiğimizde tüm ışıkları açtık tv'yi de eglenceli bir kanala zaplayıp olayın etkisinden az da olsa kurtulmaya çalışıyorduk. bu gece kesinkikle uyuyamazdık.
aradan bir iki saat geçmişti, biz sakince oturup tv izliyor olayı hatırladıkça gözlerimiz doluyor tüylerimiz dikiliyor sadece sabah olsun istiyorduk. saat gece 3 sıraları falan esrarengiz bir şekilde çalan kapının sesiyle birden ayağa kalkıp birbirimize baktık. faruğun suratındaki çaresizliği görmem kendi çaresizliğimin aynasıydı. kim di gelen? bu saatte kim gelebilirdi? pencereden perdeyi aralayıp baktım ve hayatımda bu kadar hiç korktuğumu hatırlamıyorum. "o" kapının önündeydi. mezarlıkta bıraktığımız aslında hiç yanımızda bile olmamış arkadaşımız kapının hemen önünde bekliyordu. 10 dakika geçmişti ve kapı sesi her defasında biraz daha şiddetli bir şekilde çalınıyordu. açmamaya kararlıydık, açamazdık, başımız beladaydı. "o" bizimle uğraşıyordu.
biz artık korkunun tamamen üzerinde bir şey yaşıyorduk. biz açmadıkça o çalmaya devam ediyordu. bir zaman sonra kapı sesi kesilmişti. faruk ve ben evde hiç birbirimizin yanından ayrılmıyor ve kâbusun bitmesini, adeta rüyadan uyanmayı diliyorduk. ortalık sessizleşmişti kapı artık çalmıyordu.televizyonun sesini kısıp etrafı dinliyor sanki dilimizi yutmuşçasına konuşamıyorduk bile.
gecenin ikinci şoku elektriklerin kesilmesiyle başladı. iki saniyelik bir kesinti sonrası etraf tekrar aydınlanmıştı. biz birbirimize sarılıp dua etmeye başladık. başka elimizden bir şey gelmiyordu. elektrikler tekrar kesildi ve tekrar geldi. bir saniyelik aralarla ışıklar sönüp tekrar yanıyordu. artık sadece ölmek ve bu olaydan kurtulmayı diliyordum. işıklar daha sık aralıklarla yanıp sönüyordu. dış kapıdan gelen tıklama sesi tekrar başlamıştı ve ses dış kapıdan oda kapısına geçmişti. " o içerideydi" oda kapısını çalıyor ışıklar yakıp söndürüyordu. birden ışıklar söndü ve kapı kendi kendine yavaş yavaş açıldı. faruk ve ben birbirimize sarılıp kapının olduğu yere bakmamakta gayret ediyorduk. kapı sonuna kadar açıldı ve içeri bembeyaz yüzlü, parıl parıl parlayan kırmızı gözleriyle kulakları büyük ve sivri, dudakları olmayan ve dişleri sivri sivri bir mahlûk üzerimize geliyordu. sivri ve uzun tırnaklarıyla elinde tuttuğu eğri eğri sopasını bize doğru uzatarak "siz" dedi. korkudan bağırıyor fakat sesimiz çıkmıyordu. ağlıyor ve sadece çaresizce yüzüne bir kez baktığımız mahlûkun kalın ve çatallı sesini duyuyorduk. devam etti " siz, bu gece cehennem için çağırıldınız, orada artık sizin için bir oda ayrıldı ve ben de sizi oraya götürmek için görevlendirildim, şimdi benimle gelecek ve işlediğimiz günahların cezasını çekeceksiniz" diyerek iyice yanımıza yaklaşmıştı. etrafımızda madde, mekan ve zaman birden yok olmuştu sadece o yüzüne bile bakamadığımız mahlûkla aranızda bir metre bile yoktu. birden ikimiz de bayılmıştık ki ter içinde kalmış vücudumla sabaha bağırarak uyanmıştım. her şeyin bir rüya olduğunu anladığımda tamamen rahatlamıştım.

Alıntı
     


__________________
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِارَّحِيم
OSMANLI İMPARATORLUĞU ( 1299 - ∞ )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder